Anadolu’da yaşamış kadim medeniyetler Hititler, Frigler, Urartular, Lidyalılar dan buyana geçim kaynağı Hayvancılık ve tarımdır.

Bizans ta pronia , Selçuklu da ikta , ve Osmanlı da tımar olarak bilinen toprak yönetimi birbirine benzer nitelikte olduğu konunun uzmanlarınca kabul edilmektedir. Bu yöntemler Ülkenin beslenmesi  için gıda üretimi kontrol etme  ,daha kolay  vergi toplama, daha az masrafla ordu  bulundurma yöntemi olarak tarif edilmektedir .

     Selçuklu devletinde toprak devletindi ve “ikta”, “vakıf” ve “mülk” arazi olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. İkta arazisi, hükümdar, hükümdar ailesi, vezir, emir, sipahi ve devlet adamlarına tahsis edilmiştir. Görevlerinden uzaklaştırılanların İkta arazileri elinden alınır, tımarlı sipahilerin arazisi hizmet şartıyla erkek evlada geçerdi ve bunlara “ocakzade tımarı” denirdi. Vakıf arazileri, miri arazi olup, vergileri sonradan ilim ve sosyal müesseselerin masraflarına karşılık olarak tahsis edilen arazilerdir. Selçuklu devlet adamları, kendilerine tahsis edilen arazileri sonradan vakıf şekline sokup ilmi ve toplumsal eserler meydana getirmişlerdir.

      Mülk araziler, devlete ait araziler iken çeşitli nedenlerle yararlıkları görülenlere verilmiş daha sonra evlatlarına geçmiş ve bir kısmı vakıf haline dönüşmüş arazilerdir. Köylü işleyebildiği kadar araziyi kendi mülkü gibi tasarruf ederdi, ancak satamaz, vakfedemez ve hibe edemezdi. Köylü, işlediği toprak için üretimin bir kısmını kira karşılığı olarak İkta sahibine verirdi. Kira olarak arazinin verimliliği dikkate alınır, ve ürünün en az onda biri kadar bir kira ödenirdi. Selçuklu Anadolu devletinin ekonomik gücünü, tarım, ticaret ve el sanatları oluşturuyordu. Tarımsal faaliyet, Müslüman ve bir kısım Hristiyan halkın köylerde yaptığı tarla tarımı, yaylacılığa uygun yerlerde Türkmen halkın ve çiftlik sahibi devlet adamlarının geniş meralarda besledikleri koyun başta olmak üzere hayvancılık ve kasaba ve şehir kenarlarında meyve yetiştirme ve bağcılıktan meydana geliyordu.

      Tarla tarımı ve hayvancılık yarı göçer ve göçerlerin uğraşı alanıydı. Meyvecilik ve bağcılığın Selçuklu şehir hayatında önemli bir yeri vardı. Meyvelikler ve bağlar, üretim için olduğu kadar, mesire ve eylence yeri olarak da önemli idi. Özellikle meyveler, bağ ürünleri ve hayvansal ürünler Bizans, Trabzon Rum İmparatorluğu ve Arap ülkelerine satılarak gelir elde ediliyordu. Buğday, pirinç ve pamuk tarımı çok yapılırken, hayvancılıkta keçi, koyun, sığır ve at yetiştirmeye önem verilmiştir. Hayvancılığın önemi, dokumacılık ve dericiliğin de ilerlemesine neden 3 olmuştur. Malatya’da kumaş dokuyan 12 bin tezgah bulunurken, Türk ipekleri Avrupa’da “Seta Turchia” olarak tanınmaktaydı. Venedik, Sultan Keykubat ile yaptığı anlaşmayla Selçuklulardan ipekli kumaş ve tül ithal ediyordu.

      Orta Asya’dan sonra halıcığın ikinci vatanı Anadolu olmuştu. Dönemin Orleans Dukası, Selçuklulardan 12 defa kadife halı ithal etmiştir. Anadolu’nun farklı şehirlerinde halı, dokuma ve boya sanayileri oluşmuştu. Bu sanayi ürünleri önemli ölçüde ihraç edilmekte idi. Ankara keçisinin tiftiği 13. yüzyılda İngiltere ve Fransa’ya ihraç edilmekte idi. Dokuma konusunda Selçukluların ne ölçüde ileri gittiğini, Fransız Tarihçi Fernand Grenard’ın şu sözü çok iyi anlatmaktadır. “Romalıların iç çamaşırının ne olduğunu bilmediği dönemde Türkler yün gömlek giyiyordu”. *

    *( Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Türkiye’de Tarım Editör Prof. Dr. Fahri YAVUZ Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Aralık – 2005)

        İhracat günümüzde olduğu gibi Türkiye Selçuklu Devleti döneminde de önemi idrak edilmiş bir konuydu ve dış ticaret işlemlerinde önemli bir yere sahipti. İhraç edilen ürünlere bakacak olursak ağırlıklı olarak hayvansal ürünlerin ilk sıralarda yer aldığını görmekteyiz. At yetiştiriciliği ile ön plana çıkmış olan Karaman Kütahya ve Kastamonu bölgelerinden dayanıklılığı ile ün yapmış atlar yüksek fiyatlara yabancılara satılmaktaydı (Koca, 2002). Tiftik kumaş ve dokumacılık sektöründe önemli bir hammaddeydi. Genellikle Ankara keçisinden üretilen tiftikler Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ülkeleri ile Bizans, Trabzon Rum İmparatorluğu gibi komşu ülkelere ile ihraç edilmekteydi (Bedirhan, 2014). Daha önce bahsettiğimiz üzere “Türk kumaşları” ve “Türkmen Halıları” yurtdışı pazarlarda büyük rağbet görmekteydi. Hem Avrupa’ya hem de diğer İslâm ülkelerine ihracatının yapıldığı görülmektedir. Ülkeler bazında açıklayacak olursak Mısır, Irak, Hindistan, Çin, İngiltere ve Fransa’ya bu ürünlerin ihraç edildiği söylenebilir. İçinde yaşadığımız Anadolu coğrafyası iklimi ve bitki örtüsü uygunluğu ile birçok meyve ve sebzenin üretebileceği imkanlara sahiptir. Anadolu Selçukluları zamanında da durum bugünden çok farklı değildi. İhraç edilen ürünlerin birçoğunu sebze, meyve ve tahıl ürünleri oluşturmaktaydı. Örneğin Suriye, Rodos ve Kıbrıs gibi buğday üretiminin kısıtlı olduğu güney ülkelerine buğday ihracatı yapılırken Avrupa ülkelerine güney limanlarından nohut, pirinç ve susam ihracatı yapılmaktaydı (Uzunçarşılı, 1988). Anadolu'yu farklı zaman dilimlerinde gezmiş olan birçok seyyah Anadolu coğrafyasında yetişen birçok meyveden bahsetmiştir. Bu ürünlerin birçoğunun Anadolu Selçuklu döneminde ihraç edilen mallardan olduğunu da söyleyebiliriz.

      Anadolu’da ayrıca yün, keten, pamuk ve ipekli kumaş üretimi de yapılmaktaydı. İpek üretimi ağırlıklı olarak Balıkesir ve çevresinde üretilmekte olup kalite bakımından İstanbul’daki kumaşlarla eşdeğerdi.

      Balıkesir ipeğinin İstanbul ve Hristiyan memleketlerine ihraç edildiğini görmekteyiz (Merçil, 2000). Avrupa ülkelerine Kıbrıs Krallığı aracılığıyla Türkiye'de üretilen şap, yün, ipek, ipekli kumaşlar, pamuk, tiftik, deri gibi hammaddeler ile halı,  kilim, sabun gibi mamul ürünler ile doğu ülkelerinden gelen transit ticarete konu olan baharat ve diğer emtialar ihraç edilmekteydi (Polat, 2002).

     Bu dönemde hububat ticarete konu olan çok önemli bir maddeydi. Örnek olarak I. İzzeddin   Keykâvus, Ermeni Kralı II. Leon ile ittifak halinde bulunan kardeşi I. Alâeddin Keykubat'ın ittifakını bozmak için Ermeni Krala bir milyon iki yüz bin kilo buğday vermiştir (1211) (Koca, 2002). Anlaşılacağı üzere tarımsal ürünler sadece ticari faaliyetlerde önem teşkil etmemekte aynı zamanda ülkelerin birbirleri ile olan siyasi ilişkilerinde de kullanılmaktaydı. Daha önce siyasetin ticaret üzerinde nasıl etkili olduğunu belirtmiştik. Yukarıdaki örnek ise ticari malların siyasete nasıl yön verdiğini göstermektedir.

      Tarım ve hayvancılığın önemli bir yere sahip olduğu bu dönemde gıda maddelerinin değeri günümüzdekinden daha fazlaydı. Daha önce belirttiğimiz gibi Anadolu coğrafyasında transit ticaret faaliyetleri de önemli bir yer tutmaktadır. Bu durum Anadolu’nun doğu ülkeleri ile batı ülkeleri arasında köprü görevi görmesini sağlamıştır.

       Anadolu coğrafyasını fethettikten sonra Türkler Uzakdoğu’nun çinilerini, ipeğini ve kâğıdını batı ülkelerine; cam, üzüm ve yonca gibi ürünleri de Uzakdoğu’ya göndermeye başlamışlardır (Turan, 2005). **ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİNDE ULUSLARARASI TİCARETİN GELİŞİMİNE YÖNELİK FAALİYETLER  Mehmet ERDOĞDU& Fatih CURA

Devam EDECEK