Ben bir İlahiyatçı değilim İlahiyatçı olmadığımdan Ramazan'da yapılacak yapılmayacak işleri, ibadetleri, orucu bozan bozmayan halleri yazacak değilim.

       

      Sizlere Ramazan'ın toplumumuza getirmiş olduğu güzelliklerden birazını bahsedeceğim.

Küçüklükten beri bilirim ki bizim milletimiz, annelerimiz babalarımız dedelerimiz komşularımız Ramazan’a çok ayrı önem verir. Ramazan'ı karşılarken içlerimizde hem bir özlem hem bir burukluk hem de bir sevinç vardır. Özlem geçmişteki ramazanları güzellikleri hatırlatır ve bundan dolayı bir iç geçirtir, vefat eden yakınlar bu Ramazan'da onlarla birlikte olamamanın üzüntüsü ve kederi yaşanır.

       Milletimiz aileleriyle çoluk çocuklarıyla birlikte yeni bir Ramazan’a erişmenin birlikte Allah’ın rızasını kazanmak, çevrelerine faydalı olmak, zenginse malının zekatını vermek fakirse alacağı zekatlarla yeni yılı birazda rahat geçireceğini düşünerek de sevinir. Ramazan müminler için farklı bir atmosferde nefes almak gibi coşku mutluluk ayıdır.

       Şehrin keşmekeşinde belki Ramazan'dan önce hanım farklı saatte bey farklı saatte, çocukların farklı saatte eve geliyor olması, ev haklının aynı anda sofraya oturamıyor, yemekler ayrı yenmesi birlikte yemek yemenin ruhunu mutluluğunu kaybediyor.

      Ramazan’da bir ayda olsa ev halkının o saatte o dakikada aynı anda birlikte yemek hazırlama aynı sofrada buluşması, birlikte yemek yemenin oruç açmanın bereketini hazzını hissettiriyor. Ayrı bir güzellik de komşuların, akrabaların iş arkadaşların birbirini iftara davet etmesi, işte derneklerin vakıfların ayrı ayrı insanların birbirine iftar vermesi gibi güzellikler yaşanıyor.

       İnsanların birbirlerine gidip gelmeleri sosyalleşmelerini sağlıyor, belki bir sene görmediği yakınlarının birbirinin derdini, üzüntüsünü mutluklarını bu vesileyle öğrenmesini sağlıyor.

Ramazan ayına özgü geleneksel ibadet yatsı namazından sonra teravih namazı. Müminler cuma günleri camiye koştukları gibi teravih namazlarına da koşturuyor az veya çok camiler doluyor. İşte bu arada benim dikkatimi çeken bir şey var, teravih bittikten sonra cemaat hemen dağılıyor hemen dağılınca kanımca beklenen toplumsal verim dini terminoloji ile söylemek gerekirse cemaat sevabını alınamıyor.  Ramazan’ın daha dolu yaşanması daha güzelleşmesi ve eski ramazanların günümüze yansıması için bir önerim var;

   Belediyeler camilerin bahçelerine çadır kursun içine sandalye masa koysun çay servisi yapılsın. Belediyeler kurmazsa, camı dernekleri kursun, çayı camii dernekler görevlileri veya imamın görevlendireceği elemanlar yapsın böylece uzaktan yakından gelen belki aynı sokakta aynı binada oturan ama birbirini tanımayan müminlerin birbirini tanıma fırsatı olur. 

   Çaylarını içerken birbiriyle konuşurlar, komşular birbirleriyle kaynaşır sohbet eder ve bu sohbetler neticesinde daha güzellikler ortaya çıkar.

Haydi bir latife yapayım, birlikte cemaatle namaz kılıp birbirini tanımayan müminlerin tanışmaları sebebiyle müminler 27 derece sevabı kazanma imkanına kavuşur.

       Ramazan da oruç tutmak olduğu kadar, insanların birbirini sevmesi, sevgisinin artırması bütün bu güzellikle birlikte Allah’ı birliğini yarattığı insanları ve varlığı idrak etmek demektir.

      Cami çıkışlarında verilecek bir bardak çayın bu güzelliklerin idrakine sebep olacağını düşünüyorum. Bir bardak çay bir şey değil ki ama diyeceksiniz ki tuvalet için insanlardan para isteyenler çay içinde para isterlerse ne olacak. İşte buda bir çuval inciri berbat eder bu sebeple çay mutlaka ikram olmalı. Müminler birlikte çay içerken bir olmanın birlik olmanın, millet ümmet olmanın hazzını bir başka yaşar, yardımlaşma dayanışma artar.

       Ramazan her anlamda bereketiyle geliyor ne mutlu bunu değerlendirenlere.

Ahmet MERMER

www.tarimdasondakika.com